26 Ocak Perşembe sabahı siyonist işgal güçleri Cenin mülteci kampını bastı ve 10 kişinin hayatını kaybetmesine, bazıları ağır en az 20 kişinin de yaralanmasına sebep olan korkunç katliam gerçekleştirdi. Ama bazı kısık sesler dışında uluslararası alanda söze gelir bir tepki olmadı. Çünkü bu, İsrail işgal rejiminin orada varlığını sürdürebilmesi için Filistinlileri öldürmeye ve göçe zorlamaya her zaman ihtiyaç duyacağına inanan küresel emperyalizme göre gayet tabii bir olaydı. Evet, siyonist işgalciler Filistin topraklarında tahakkümlerini sürdürebilmek için o toprakların asıl sahiplerini katletmeye ve göçe zorlamaya her zaman ihtiyaç duymuş ve duyacaklar. Çünkü orada gayri meşru durumdadırlar. Oradaki hak sahipleri haklarından vazgeçmediği sürece de onları katletme ve tehcir etme ihtiyacı duymaktadırlar.
Bunun adaletle, hukukla ve BM tarafından korumaya alındığı söylenen insan haklarıyla ilgisi var mı? Yok tabii, ama emperyalizmin ve onun özel himayesi altındaki siyonist işgalin çıkarları söz konusu olduğunda bütün bu kavramları katlayıp rafa kaldırmak gerekiyor.
Burada meşru olan, hakları gasp edilen, toprakları işgal edilen ve zorla yurtlarından çıkarılan insanların sürdürdüğü savaştır. Çünkü bu bir istiklal savaşı, yani bu bir hak savaşıdır.
Önce isimden başlayalım. Neden katliamın gerçekleştirildiği yerin adı Cenin mülteci kampı? Çünkü burada yaşayanlar, siyonistlerin 1948’de işgal ettiği topraklardan zorla çıkardığı ailelerden oluşuyor. Aradan 75 yıl geçtiği için o zaman yurtlarından çıkarılanların tamamına yakını hayatını kaybetti. Yaşayanlar onların çocukları ve torunları. Yani bu insanlar evlerini, topraklarını satmadı, zorla, siyonist terör örgütlerinin uyguladığı şiddet sonucu çıkarıldı. Ama aradan geçen 75 yıl içinde dönmelerine fırsat verilmedi. Uluslararası hukuku uyguladığı iddiasındaki kurumlar da, özel mülkiyetin dokunulmazlığı ilkesine binaen bu insanların evlerine dönebilmeleri için hiçbir girişimde bulunmadı.
Fakat o insanlar haklarından ve topraklarından vazgeçmiş değiller. Yurda dönüş haklarının verilmesi konusunda ısrarlılar. İşgal rejimi onları bu ısrarlarından vazgeçmeye zorlamak hatta Batı Yaka’dan da tamamen sürgün etmek için evlerine gündelik baskın düzenliyor.
İşgalci siyonistin gerekçesi her zaman hazır: Arananları yakalamak. Bu gerekçeyi öne sürmek işgalci açısından hiç zor değil. Çünkü işgale karşı savaşan ve meşru haklarını geri almak isteyen bir halkın içinde “arananlar” her zaman olacaktır. Ama işgalci için önemli olan “arananlar” değildir. Çünkü o, geri dönüş haklarında ısrar eden halkın bütün fertleriyle savaşmaktadır ve baskınlarında kundaktaki bebekten yatalak yaşlı kadına kadar herkes onun hedefindedir.
Bir buçuk gün sonra, 27 Ocak Cuma akşamı Cenin’deki katliama misilleme amacıyla Kudüslü bir genç, Kudüs şehrinin bitişiğinde, Filistinlilerden gasp edilen arazi üzerine kurulu Neve Yakov (Yakub’un Vahası) adı verilen bir yahudi yerleşim merkezinde işgalcilere yönelik bir eylem gerçekleştirdi. En az 8 kişi öldürüldü, 4’ü ağır 12 kişi de yaralandı. Dünya ayağa kalktı! Bu bir terör eylemiymiş!
Öncelikle eylemin bir sinagogun basılması suretiyle gerçekleştirildiği bilgisinin doğru olmadığını hatırlatalım. Olayın hemen ardından bizzat İsrail güvenlik organları tarafından yapılan açıklamada eylemin bir sinagogun önünde ama dışında gerçekleştirildiği belirtilmişti. Daha sonra tabii işgalci siyonist, duyguları istismar etmek amacıyla sinagog unsurunu özellikle öne çıkardı. İşgalci siyonistlerin Mescidi Aksa’yı ve El-Halil’deki Hz. İbrahim Camisi’ni basarak gerçekleştirdiği katliamların ise Müslüman toplumların bile zihin defterlerinden silindiği dikkatlerden kaçmıyor.
Eylemin işgalci siyonistlerde sebep olduğu endişe ve telaş, Filistin direnişinin neden böyle bir eylemi tercih ettiğini yeterince açıklamaktadır. Özel FM’de her Cuma 16.30’da yayınlanan Dünya Döndükçe programımızda bu hafta bu konuda biraz daha ayrıntılı bilgi vereceğiz inşallah.