Bugun...


Doç.Dr. Adil Şen

facebook-paylas
GÖNÜL İKLİMİ
Tarih: 05-04-2022 12:30:00 Güncelleme: 05-04-2022 12:30:00


Bizim medeniyet iklimimiz bize hastır. Her ne kadar sosyologlar medeniyet milletlerarası bir vâkıadır deseler de bu her zaman, her konuda böyle olmuyor. İslâm medeniyeti ile Batı medeniyeti dediğimiz coğrafyada en ayırt edici vasıf belki ‘GÖNÜL’ mefhumudur. Bizim hududsuz bir ‘gönül âlemi’miz vardır. Batılı insan, soğuk matematik işlemlerin ve makinanın katı,insafsız gücüne dayanır. Gönül dünyasına yabancıdır.  En azından son üç yüz yıldan beri insanlık, Batı/Avrupa denilen coğrafyadan taşan ihtiraslar, savaşlar, zulümler ve sömürünün envâ u çeşidine şahit oldu. 

Batı dünyası ele geçirdiği maddî/teknolojik üstünlük sayesinde her zulme hakkı olduğunu sanmıştır.Hiçbir insani değer ve sınır tanımadan her türlü tecavüzü icra edebilmiştir. O sebeple İstiklal marşımızda bile bu dünya; ‘Tek dişi kalmış canavar’ olarak tasvir edildi. Öte yandanBatı’nın kahr edici gücü karşısında, nâçâr kalan, içimizden birileri:-‘Trrrrum,trrrrum,trrrrum, trak,tiki tak! Makinalaşmak istiyorum!diyebilmişlerdir. Sadece bizim içimizden değil, Batı’nın içinden de dehşete düşen insaf sahipleri bu gidişe itiraz etmişlerdir. ‘Almanya’da bir Lise Müdürü, her yıl öğretim yılı başında öğretmenlerine şu mektubu gönderirmiş:’Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü.İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar.Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum.Sizlerden isteğim şudur. Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma yazma, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.”Dolayısıyla Batı dünyası, bizim için her ne pahasına olursa olsun ithal edilecek ‘pahalı inci’ değildir. Biraz kendimize bakmamız, kendi değerlerimizi elden geçirmemiz gerekir. Bu değerlerin önde gelenlerinden birisi de hiç kuşkusuz ‘Gönül’ mefhumudur.

Gönül” kavramı, bizim iklimimizde, beşerî ve ilahi aşkın kaynağı olarak işlenmiştir. Şairlerimiz, ozanlarımız, eserlerinde gönül etrafında şekillenmiş çeşitli beyitler kaleme almış, gönül kelimesi ile ilgili olarak çeşitli mecaz ve mazmunlar kullanmış ve her şair kendine has üslubuyla ‘gönül’kavramını ince hayallerle süslemiştir. Tecridin/soyutlamanın en incesinden,müşahhasın/şahıslaştırma-somut olarak/ en canlı ifadesine varıncaya dek, gönül bizde, bizim coğrafyamızda binbir kılık ile karşımıza çıkar. Gönül, tıpkı âşık gibi ağlar, kanlı gözyaşı döker, dert ve üzüntüyü arar, acı çekmekten hoşlanır. Gönül, yârin cefa oklarından delik deşik olduğundan her yanı yaralıdır, aşk ateşiyle yanmaktadır ve aşkın ızdırabından parça parça olmuştur. Gönül âhlar, figanlar ve kanlı gözyaşları ile doludur. Gönül ateşi kimi zaman öyle bir hâle gelir ki âşığın bağrını yakar ve kebap hâline getirir.

Gönül halden hâle girer; perişandır, mesttir, ağlayandır, sevgilinin aşkının ızdırabından darmadağındır. Sevgilinin cefa ve cevrine alışkındır ve buna rağmen sevmekten vazgeçmez. Aşktan ve aşkın elemini çekmekten memnundur. Gönül sevgilinin aşkının derdiyle hastadır ve gamdan helak olur. Bu hastanın ilacı ise sevgilinin diyarındadır. Sevgilinin diyarında köle olmaya razı olan gönül daima oraya ulaşmak, oradan hiç ayrılmamak ister. Harap olan gönlün,sükunet diyarı, sevgilinin mülküdür. Sevgilinin sultan olduğu mülkte  gönül, sevgilinin vefasızlığı yüzünden perişan bir hâldedir. Gönül bazen Hakk’ın tecelligâhı olması yönüyle Kâbe’den dahi üstün olarak tasavvur edilir. Gönül kimi zamanda sevgilinin güzelliğini aksettiren ayna olarak düşünülür. Bu ayna, mutlak/hakiki sevgilinin tecelli ettiği bir mekandır. Hakk’ın tecelli ettiği gönül aynası masiva kirlerinden temizlenmek ister.

Gönül, hem tecellinin merkezi, hem de tecellinin kendisidir. Âlemlere sığmayan Allah, insanın gönlüne sığmıştır. Gönül aşk ile, aşk ızdırabı ile saflaştırılan bir aynadır. Bela oklarına maruz kalan gönül yeri gelir nazik, ince  kırılgan bir yapıya sahip olduğundan şişe, yeri gelir aşk ızdırabı ile kendinden geçmiş serhoş olarak tasavvur edilir. Her daim sevgilinin diyarında olmayı arzulayan gönül, ızdırap kanatlarıyla uçan bir kuştur; bu hâl ile sevgilinin perişan saçlarını kendine yuva yapmıştır. Gönül, sevgilinin sultan olduğu bir tahttır. Gönül tahtında kendisine zulmeden adaletsiz sevgiliden gayrı olan hiçbir şeyi istememektedir. Gönül mecazi sevgiden ilâhi sevgiye terfi edebilirse işte o zaman ‘Çalâbın tahtı’olur, ‘ballar balını’ bulur, sükunete erişir.Gönül kimi zaman İlahi sırları ifşa ettiği için bela ve mihnete/imtihana duçar olur.Izdıraba alışkın olan gönül bela zindanının tutsağıdır ve bundan şikâyet etmez.

Gönül, kimi zaman manevi yolculuktaki sâlik/âşıktır. Aşkın ızdırabından dolayı viranedir, aşk ateşiyle çırpınan bir denizdir, kimi zaman da bu denizde yol alan bir kayıktır, başını taştan taşa vurur.

Türk edebiyatı şairleri, ozanları, hem ilahi aşkın hem de beşerî aşkın kaynağı olan gönül mefhumunu,eserlerinde çeşitli beyitlerle kaleme almışlardır. Bütününe yakını  zengin hayal dünyasını ilmek ilmek kanaviçe gibi işlemişlerdir. Bunların bir kısmına yer verecek olursak:

İlim ve irfan dünyamızın vaz geçilmezlerinden Yunus Emre:

Bir gez gönül yıktın ise, kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil

Bir gönül yaptın ise, er eteğin tuttun ise
Bir gez hayr ettin ise, birine bin az değil

 

Demiştir. Yine bir bir gönül eri Fuzuli ise şöyle seslenmiştir:

 

Beyhude gamlanma divane gönül!
Cümle alemin rızkını veren vardır.
Yaptığın hatayı görmüyor sanma.
Kalpte gizli en derin sırları bilen vardır.

Türkçe’nin asil bülbülü Necip Fazıl Kısakürek ise gönle şöyle yaklaşmıştır:

Akılakıl olsaydı adı gönül olurdu

Gönül gönlü bulsaydı bozkırlar gül olurdu..

Yine kudretli şairlerimizden F. Nafiz Çamlıbel’ de gönle seslenmekten geri durmamıştır:

Dünyaya baksan da gülümser gibi
Uzuyor hayatın bir keder gibi,
Ellerde dolaşan kadehler gibi
Yıllarca boşaldın,doldun,ey gönül
!

Bestami Yazgan’ın Gönül şiiri bir şaheserdir.

Mevlâ verince azma,
Geri alınca kızma,
Tüten ocağı bozma,
Külü incitme gönül.

 

Halk ozanı Şeref Taşlıova’dan bir beyit alacak olursak:

Ah ederim gece gündüz feryadım dilimdedir
Aşıklığı tanıtırım sanatım âlemdedir
Bu gönlümün dert ortağı bir sazım elimdedir
Her zaman kuruludur meclis divanım benim

Cemal Safi bir gönül adamıdır. Türkçe’yegönül nikahı deyimini kazandırmıştır.

Gururun belini sevginin gücü
Bükerken kıyılır gönül nikahı

Fikret Kızılot ise gönlüne dediklerini sayfalara geçirmiştir:

Böylesi sevdiğin için
Bir kör düğüm oldu için
Ağlıyorsun için için
Demedim mi sana gönül?

Bozkırın tezenesi Neşet Ertaş ise şöyle avaz etmştir:

Dost elinden gel olmazsa varılmaz

Rızasız bahçenin gülü derilmez

Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez

Gönülden gönüle gider;yol gizli gizli

Hulasa, gönül okşamak için bile olsa büyük bir külliyat tutacak gönül müktesebâtımız çok geniş ve derindir. Gönül rızasıyla ile mevzumuzu bitirirken  ‘gözünüz gönlünüz safa bulsun’…  Kalın gönül hoşluğuyla diyorum…

Doç.Dr.Adil Şen



Bu yazı 674 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI