Öteden beri yüce Kur’an’ımıza karşı menfur saldırılarda bulunan, azıcık bilgi kırıntısına haiz, biraz da mürekkep yalamış azgın ve mülhid bir güruh, Güneş’i balçıkla sıvamak gibi akıl tutulmasına müzdarip girişimlerde bulunuyorlar. Halbuki, zerre kadar akıl ve şuura malik herbir insan, Lâhuti olan Kur’an-ı Hakim’in bir beşer sözü olmadığını ve olamayacağını ve sönmez ve söndürülemez bir güneş olduğunu, 1400 yılı aşkın süredir hiçbir eksiği ve yanlışının olmadığını ve bulamadıklarını zaman ihtiyarladıkça Kur’an’ın tecdid edip tazelendiği ve gençleştiğini ve binlerce yıllık bilgilerin ve ilmin teselsül ve telahuku efkâr ile kat kat terakki ettirip ulaştırdığı günümüz biliminin, Kur’an’ın beyan ve neşir ettiği hakikatlerini kabul ve tasdik ve te’yid edip, Kur’an-ı Hakim’in tüm zamanların bilgi ve verilerine camiiyeti karşısında serfüru etmesi, bir çok bilim insanının da yeni keşfiyat ve terekkiyat’a mazhar olabilmek ve tefeyyüz etmek için, hummalı bir şekilde ezeli ve ebedi ilim deryası olan Kur’an-ı Kerim’i araştırması ve sarılması ve hatta istimdatkârane bir arzu ile Kur’an’dan medet istemesi, Kur’an’ın sönmez ve söndürülemez bir nur ve güneş olduğuna kat’i bir hüccet, delil ve bürhan olduğuna tüm akıl sahiplerine ilam ve ilan eder. Evet, yüce Kur’an’a; muteriz ve karşı olanlar maalesef ilim ve irfandan yoksun, akli muhakemeleri inkıtââ uğramış, insaniyetten ve insaniyet-i kübra olan İslamiyet’ten tenzil ile sukut edip düşmüş zavallılardır.
Kâinatın güneşi Kur’an-ı Hakim’e karşı muarazaya kalkmış ama hiç bir bilimsel veriye dayanmayan, bilimsellikten azâde ve uzak söylem ve iddiaları, pozitif ve kabul edilebilir ve evrensel hiç bir bilgi ve donatıya ve argumana sahip olmadıklarını ve bu tutarsız müz’iç hezeyanlarıyla cihana karşı maskara ve müdhike olduklarını gün gibi aşikâre gösterir. Orta çağ karanlığı ve skolastik bataklığından bir türlü çıkamayan gabi, vahşi ve cereyan-ı menfiyatta mutaassıb bu mülevves güruh, Kur’an-ı Hakim’in 1400 yılı aşkın, cihan’a ferman ve ilan ve teşhir ettiği hakikatleri, imtisâl edip payanda olarak dayandıkları madde perest gözleriyle ve tüm pozitivizmin enstrumanlarını da kullanarak, değil 6666 ayetinin, bir tek ayetinin bile yanlış olduğunu ispatlayamadılar, ispatlayamazlar ve ispatlayamayacaklardır Zaten bunu ispatlayabilseydiler, öyle meydanlara çıkıp mebguz, iğrenç ve menfurcasına yüce kitabımız Kur’an’ı yakma girişimine de gerek kalmayacaktı. Çünkü -haşa yüzbin defa haşa- butlanı batıl olduğu ispatlanmış bir kitabı zaten önce gönüllerde yakmış ve silmiş olur ve meramlarına da ermiş olurlardı. Peki, neden suhuletli ve kolay olan kalem, ilim ve bilimsellik yolu ile mücadele ve müsabaka edecekleri yerde, taşkınlıkla kaba kuvvet ve zorbalığa istinad edip kullanarak; gayet mümteni’, zor, kaba ve hakaret yolunu irtikâp ediyorlar? Neden? Medeni olduklarını her platformda faş ve deklare ettikleri halde, söz anlamayan vahşiler gibi gabiyane ve icbari bir muameleye cüret edip tevessül ediyorlar? Neden? Çünkü, hezeyanlara mübtela olmuş, hariş, zehirli yılan ve akrep gibi ısırmak ve zehirlemekten zevk alan bir zihniyete sahip, genetik programlarının kaynağı olan ecdadlarının da 1400 sene önce tevessül etmek istedikleri, ama ne çare ki, maskara ve müdhike olmaktan öteye gidemedikleri bir akibete nail ve binler nefrin ve nefrete de kendileri de medar oldular.
Aklı selim ile düşünebilme melekesine sahip olsalar, İrtikâp ettikleri cinayetten özür, tövbe ve nedamet ile necatlarnı istemeleri aklın gereğini iktiza eder. Eğer özür ve pişmanlık yerine makûs cehaletlerini devam ve idame ettirirseler, insanların nazarında tarihler boyuınca, insanlığın kara lekeleri olarak nefretle yad ve tesmiye edilecek ve ukba ve ahirette ise, deni’ ve mücrim bir şekilde haşrolacak, yaptıkları cinayetlere karşılık muzaaf bir surette cezayı kesb’e müstehak, ivedi ve hızlı bir şekilde esfeli safiline yönleri tebarüz edecektir. Bizim baz alıp kulak kabarttığımız şahsiyerler kanlarında yetmiş çeşit alkol taşıyan, enesi çifteli, kibirden şişmiş, bencil ve hodbin, sadece kendini düşünen hodendiş, kendini beğenen hodperest ve tefessüh etmiş mahlukatı acibelerden uzak ve beri olan batı’nın müdakkik ilim ve irfan ile mücehhez şahsiyetleridir.
Batı’da yetişen ve bu menfi cereyanların etkisinde kalmayan ve aydın insanların nazarlarını celb edip üzerlerine çeken ve güzel semereler veren batı’nın en akıllı ve müdakkik bilim insanları ve şahsiyetleridir ki; bunlar zahiren müslüman olarak da bilinmeseler de, kahir ekseriyeti ve büyük çoğunluğu Kur’an’ın cihanı aydınlatan cihanşümul hakikatleri karşısında gözlerini kapamamış, şiyar ve uyanık bir kalb ile Kur’an’ı incelemiş ve hakkaniyet ve doğruluğunu kabul ve tasdik etmiş aydın bilim insanlarıdır.
Yüce İslam’ın ve kâinatın güneşi olan Kur’an’ın ve yüce Allah’ın insanlar içerisinde seçtiği ve insanlığa gönderdiği en büyük ve mümtaz şahsiyeti olan ve insanlığın medarı iftiharı ve en son peygamberi zişanı hazreti Resul-i müctebâ Muhammed Mustafa (asm) efendimizi, gayet müdakkik bir şekilde araştıran ve feyzinden feyizyâb olmuş, batı’nın en akıllı ve zeki olan binlerce bilim insanlarından sadece birkaç tanesinin Kur’an, İslamiyet ve hazreti Muhammed (asm) efendimiz ile alakalı beyanatlarını aşağıda sıralıyoruz.
Nobel fizik ödüllü Alman bilim insanı Albert EİNSTEİN: “Müslümanlar ışık hızını bizden çok daha önce bulmuşlar.” Edinburg Rektörü Filozof Thomas CARLYLE: “Kur’an’ın hakikatleri güneş gibi doğduğu zaman ışığı tüm karanlık dinleri yuttu. Çünkü bu Kur’an’ın hakkı idi. Hrıstiyan ve Yahudilerin hurafe ve batıl inançlarından bir şey çıkmadı.” Nobel ödüllü Fransız fizikçi Prof. Pierre CURİE: “Endülüs İslam devletinden bize 30 kitap kaldı ve bu kitaplarla atom’u parçalayabildik. Şayet yakılan bir milyon kitabın yarısı kalsa idi; şimdi uzayda galaksiler arasında geziyor olacaktık.” Alman Filozof, Johann wolfgang von GOETHE: “Ben tarihte örnek alınacak bir insan aradım ve Hazreti Muhammed’i buldum.” Nobel ve Oscar ödüllü George Bernard SHAW: “Hazreti Muhammed bütün insanlığın kurtarıcısı olarak bilinmelidir. Onun gibi bir insan bugün dünyanın idaresini eline alsa eminin ki; dünyayı hasretini çektiğimiz barış ve saadete kavuşturacaktır.” Birleşik Almanya imparatorluğu şansölyesi Otto Von BİSMARCK: “Sana muasır bir vücut olamadığımdan dolayı müteessirim. Ey Muhammed! Beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra göremeyecektir. Ben huzur-u mehabetinde kemal-i hürmetle eğilirim.” İngiliz filozof Edward GİBBON: “Kur’an, Allah’ın varlığına en kuvvetli bir delildir. İslamiyet bugün ki inkişaf-ı fikrimizin seviyesinden çok daha yüksek bir Din’dir.” Kanada’lı bilim insanı Prof Gary MİLLER: “Kur’an, kendisinde asla bir hata bulunamayacağını ilan ederek müslüman olsun veya olmasın herkese meydan okuyor.
Dünya’da hiçbir yazar ve bilim insanı bir kitap yazıp da: ‘bu kitap her türlü hatadan uzaktır’ deme cesaretini gösteremez. İşte bu ispat ediyor ki, Kur’an bir beşer sözü değildir. Eğer bir beşer insan sözü olsaydı çok hataları bulunacaktı”