Düşman kelimesi sevimsiz bir kelimedir. Mücadeleyi, cihadı, şiddeti, savaşı çağrıştırır. Halbuki insanlar savaşı değil sulhu ve rahatı severler. Düşmanlardan bahsedilince rahatsız olurlar. Ama dünyada sulh ve rahatlık yoktur. Hiç bir zaman olmamıştır. Sulh, selamet ve rahatlık Cennettedir. Alemde düşmanı olmayan bir mahluk yoktur. Gözle görünmeyen canlıları yiyen böcekler, böcekleri yiyen başka böcekler, onları yiyen fareler, kuşlar, onları yiyen yılanlar, başka hayvanlar, yılanları avlayan kartallar, onları avlayan avcılar v.b. İnsanlar da birbirine düşmanlık yaparlar, sık sık birbirini yerler. Hatta tabiat bile insana zorluklar, sıkıntılar, felaketler çıkarır.
1) Müslümanların düşmanları var mıdır? Yoksa yeryüzünde onlar için kötülük düşünen, kötülük yapmak isteyen, yapma ihtimali olan hiç kimse yok mudur?
Eğer böyle düşünen kimse varsa şu ayetlere dikkat etmeliler.
“Şüphesiz şeytan sizin için bir düşmandır. Öyle ise (siz de) onu düşman tanıyın. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşe girecek kimselerden olmaya çağırır.”(Fatır 6)
“Şeytan (ve şeytanlaşmış insanlar) sakın sizi (Allah’ın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır.” (Zuhruf 62)
Bu ayetleri önemsemeyen, kabul etmeyen, şeytan da neymiş? bu zamanda böyle bir şey olabilir mi? diyenler Müslüman ve mü’min olamazlar.
Diğer taraftan şeytanı, ücra yerlerde, karanlık köşelerden çıkan, kıpkırmızı suratlı, boynuzlu, çirkin. korkunç ve esrarlı bir yaratık, insanları çarpan bir mahluk olarak hayal edenler ve onun şerrinden korunmak için İLİM, AHLAK, İNANÇ VE SALİH AMELLER yerine birtakım okumalar, tılsımvari kutsal (!) sular, boyunlara asılan muskalar, Allahtan CC başkalarına sığınmalar v.b çareler arayan ve bulan (!) lar ise çok büyük bir yanılgı ve gaflet içindedirler.
Allah Resulu SAS buyurmuştur ki,
“Şeytan da insanın damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşmaktadır.” (-Buhârî, İ’tikâf 11; Müslim, Selâm 23-25)
Yani O insanın dışında ve dışarıdan zarar vermeye çalışan bir düşman değil, insanın damarlarında dolaşacak kadar insanın içine nüfuz edebilen ve insana vesvese, gaflet, kibir veren, Allahı CC ve ahireti unutturan, insanın hırs, tamahkarlık, mala, menfaata, mevkilere düşkünlük gibi zaaflarından yararlanıp saptırmaya çalışan çok sinsi bir düşmandır. İnsanı niye çarpsın ki? Onun asli görevi ve misyonu insanı aldatıp, Allah CC yolundan saptırıp cehenneme götürmektir.
2) Düşman ne demektir?
Herhangi bir kişi, toplum veya sisteme zarar veren, onu amacından saptıran etkenlere düşman denir. Bu anlamda Müslümanların düşmanları iç ve dış müessirler (etkenler) olarak iki ayrı grupta ele alınabilir.
Dış düşmanlar nelerdir?
İnkarcı ve menfaatleri uğruna diğer toplumları sömürmek isteyen, emperyalist güçler tarih boyunca Müslümanlara ve Islama düşman olmuşlardır. Tabii bu düşmanlığa kendilerinden farklı bir inanca sahip olmaları ve bunu savunmaları da katkıda bulunmuştur. Ancak çoğunluğu batılı devletlerden oluşan bu dış düşman güçler menfaatlerine o kadar düşkündürler ki, onların dinine ve inancına girenleri bile sömürmekten ve ezmekten geri durmamışlardır. Bunların yanında son derece sinsice ve sapmış inançlarla yürütülen düşmanlıklar da vardır.
Dış düşmanlıklar her millet için söz konusudur. İnsanlık tarihi bunlar arasındaki savaşlarla doludur.
İlginçtir ki, dış düşmanların saldırıları çoğu defa müslümanları zayıflatmak yerine güçlendirmiştir. Dış düşmana karşı birleşip aralarındaki ayrılık ve husumetleri bir kenara bırakmış ve başka zamanlardakinden daha fazla dayanıklı, şuurlu ve hazırlıklı hale gelmişlerdir.
3) Ancak iç düşmanlar böyle değildir. Hem toplumların hem de insanların iç düşmanları vardır. Onların bekasına zarar veren, onları amacından saptıran, gaflete düşüren, zayıflatan ve dış düşmanlara karşı savunmasız hale getiren iç düşmanlar. Bu ifadelerden, iç düşmanların toplumun içine sızmış ajanlar, hainler v.b den ibaret görüldüğü anlaşılmamalıdır. Aksine, bu tür mikrop benzeri unsurlar sağlıklı bir bünyeye fazla zarar veremezler. İnsanlar gibi toplumların da bağışıklık sistemleri vardır. Asıl tehlikeli iç düşmanlar, bu bağışıklık sistemini zaafa uğratan, cehalet, ahlak düşkünlüğü, hırs, inanç eksikliği veya yokluğu, yanlış eğitim sistemi, düşünme yeteneğinin zayıflaması, aşağılık kompleksi gibi unsurlardır. Mesela en büyük ahlaksızlık olan yalancılık, insanlara ve topluma yalanlar söylemek o kadar ciddi ve büyük bir iç düşmandır ki, toplumun beka meselesi budur denilse mübalağa edilmiş olmaz. Kendisine güvenilen bir kişinin yalan söylemesi o kadar büyük bir travma oluşturur ki bunu telafi etmek çok uzun bir zaman alır. Bazen hiç mümkün olmaz. Bir yalan bin doğruyu götürür, bin hayırlı işi boşa çıkarır.
Çok ibret vericidir ki, batılı gelişmiş toplumlarda bir yöneticinin her türlü ayıbı hatta kişisel ahlaksızlıkları. “özel hayatıdır” diye hoş görülebilirken, topluma söylediği en küçük bir yalan asla affedilmez ve onun kariyerinin sona ermesine yeter. Aslında İslam ahlakının en önemli esaslarından olan doğruluk ve asla yalan söylememek prensibi ne yazık ki orta doğu müslüman toplumlarında büyük oranda dümura uğramış, yalancılık adeta normal ve vakayı adiyeden görülür olmuştur. Şu hadis-i şerife dikkat edelim;
Bir soru üzerine Allah resulü SAS bir müslümanın nefsine uyarak büyük günahlar işleyebileceğini ama asla yalan söyleyemeyeceğini ifade etmiş ve
"Yalanı ancak iman etmeyen kimse uydurur.” (Kenzu’l-Ummal, h. No: 8994). buyurmuştur.
Bu hadisi şerife ilişkin açıklamalarda, yalanın temelinde aynen küfürde olduğu gibi hakkın ve hakikatın inkarı vardır görüşüne yer verilmiştir. Hak ve hakikatın sahibi Allahtır CC. Yalan söylemek münafıklığın alametlerinden birincisidir. Diğer ikisi, sözünde durmamak ve emanete hiyanet etmektir. Bunlar bir müslümanın ateşten kaçarcasına kaçınması gereken ve imanı ile ilgili hususlardır. Geçenlerde ateist bir profesör, “ toplumun beka meselesi halka yalan söylemektir” dedi. Ne esef vericidir ki, bu gerçeği bir müslüman değil bir ateist dile getirdi.
4) Cehalet, özellikle okumuş ve güç sahibi müslümanların cehaleti en büyük iç düşmandır. Cahilin yaptığı bütün işler eksik, yanlış ve kusurludur. İmanı ve dini bile düzgün değildir. Onun için ilim öğrenmek her müslümana farz kılınmıştır. Cehalet ahlaksızlığın ön şartıdır. İnsanın cehaleti onun hırsını ve nefsine düşkünlüğünü ortadan kaldırmaz aksine arttırır. Yani cehaletin hemen arkasından ahlaksızlık gelir. Bir toplumun bütün düşmanlarına karşı en önemli koruyucu unsurları ilim ve alimlerdir. Dolayısı ile cehaletten daha büyük bir düşman yoktur.
“"Allah-u Teâlâ ilmi size ihsan buyurduktan sonra (hafızanızdan) zorla çekip almaz. Lâkin âlimleri, ilimleri ile beraber cemiyet içinden alır, ruhlarını kabzeder. Artık kara cahil bir zümre kalır. Halk bunlardan dini ihtiyaçlarını sorarlar, onlar da (Âyet, Hadis gözetmeden) kendi düşünce ve arzularına göre fetva verip, hem kendileri saparlar hem de başkalarını saptırırlar."
(Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2174)
Cehalet tedavisi en zor olan bir hastalıktır. Cahil insan kendisinin cahil olduğunu kabul etmez. Tedaviyi reddeder. Kalplerinde hastalık olanlar kibirli, muhteris ve ahlaken düşüktür. Böyle insanlar adeta toplumu ifsad eden kanser hücreleri gibidir. Cahil toplumları islah etmek Peygamberlerin mesleğidir. Onlar bile bu görevi yaparlarken her zaman başarılı olamamışlardır. Cahillerin kibirleri ilimle aralarında perde olur, cehaletten kurtulamazlar.
"Yeryüzünde haksız yere böbürlenip büyüklük taslayanları, âyetlerimi idrâkten çevireceğim, anlamaktan mahrum edeceğim." (A'raf: 146)
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde:
"Kendinde varlık görmen, diğer günahlarla kıyaslanmayacak kadar büyük günahtır." buyurmuşlardır.
Cahiller, şöhretin afât, riyânın ise imanı götürdüğünü bile bilmezler. Kendilerine Allah-u Teâlâ'nın hükmü hatırlatıldığı zaman iman etmezler.
"Kendisine Rabb'inin âyetleri hatırlatılarak öğüt verildikten sonra, onlardan yüz çeviren kimseden daha zâlim kim olabilir? Muhakkak ki biz suçlulardan öç alacağız!" (Secde: 22)
“Bir toplum inanç ve davranışlarını değiştirmedikçe, Allah da onların durumunu değiştirmez.” (Rad sûresi, 11) “Bu, bir millet, kendilerinde bulunanı (güzel ahlâk ve meziyetleri) değiştirinceye kadar, Allah’ın onlara verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden böyledir.” (Enfâl sûresi, 53)
“(ahlaksızlıkları nedeniyle) Allah bir topluluğa azap dilediğinde, artık onu geri çevirecek bulunmaz ve onların Allah’tan başka bir dost ve yardımcıları da yoktur.” (Rad sûresi, 11)
Allah ın CC bir süre mühlet verdiği azgın insanların gösterişli hayatı bizi aldatmamalıdır. Zira onun koyduğu kanunları değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur.
16.03.2023
Mirzahan HIZAL