Bugun...


Prof.Dr.Mirzahan Hızal

facebook-paylas
DÜŞMANLAR
Tarih: 16-03-2023 15:37:00 Güncelleme: 16-03-2023 15:37:00


Düşman  kelimesi  sevimsiz  bir  kelimedir.  Mücadeleyi,  cihadı, şiddeti,  savaşı  çağrıştırır. Halbuki  insanlar    savaşı  değil   sulhu  ve  rahatı  severler.  Düşmanlardan  bahsedilince  rahatsız  olurlar.   Ama  dünyada  sulh  ve  rahatlık  yoktur.  Hiç  bir  zaman  olmamıştır.   Sulh,  selamet  ve  rahatlık  Cennettedir.  Alemde  düşmanı  olmayan  bir  mahluk  yoktur.  Gözle  görünmeyen  canlıları  yiyen   böcekler,  böcekleri  yiyen başka  böcekler,  onları  yiyen fareler, kuşlar,   onları  yiyen  yılanlar,  başka  hayvanlar,   yılanları  avlayan   kartallar,  onları  avlayan  avcılar  v.b.  İnsanlar da  birbirine  düşmanlık  yaparlar,  sık  sık  birbirini  yerler.  Hatta  tabiat  bile  insana  zorluklar,  sıkıntılar,  felaketler  çıkarır. 
1)      Müslümanların  düşmanları  var mıdır?  Yoksa   yeryüzünde   onlar  için  kötülük  düşünen,   kötülük  yapmak isteyen,  yapma  ihtimali   olan  hiç kimse  yok mudur?  
Eğer  böyle  düşünen  kimse  varsa  şu  ayetlere  dikkat etmeliler. 
 
“Şüphesiz şeytan sizin için bir düşmandır. Öyle ise (siz de) onu düşman tanıyın. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşe girecek kimselerden olmaya çağırır.”(Fatır 6) 
“Şeytan (ve şeytanlaşmış insanlar) sakın sizi (Allah’ın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır.” (Zuhruf  62) 
Bu  ayetleri  önemsemeyen,  kabul  etmeyen,  şeytan  da  neymiş?  bu zamanda  böyle  bir  şey  olabilir mi?   diyenler  Müslüman  ve  mü’min  olamazlar. 
Diğer  taraftan  şeytanı,  ücra yerlerde,  karanlık  köşelerden  çıkan,  kıpkırmızı  suratlı,   boynuzlu,   çirkin.  korkunç  ve  esrarlı  bir  yaratık,  insanları  çarpan  bir  mahluk  olarak  hayal  edenler   ve  onun  şerrinden  korunmak  için  İLİM,  AHLAK,  İNANÇ  VE  SALİH   AMELLER  yerine   birtakım  okumalar,    tılsımvari    kutsal (!)   sular,   boyunlara  asılan  muskalar,  Allahtan CC  başkalarına  sığınmalar  v.b  çareler  arayan  ve  bulan (!)  lar  ise  çok  büyük  bir  yanılgı  ve  gaflet  içindedirler.  
 Allah Resulu SAS  buyurmuştur ki, 
“Şeytan da insanın damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşmaktadır.”  (-Buhârî, İ’tikâf 11; Müslim, Selâm 23-25) 
Yani  O  insanın  dışında  ve  dışarıdan  zarar  vermeye  çalışan  bir  düşman  değil,  insanın   damarlarında  dolaşacak  kadar  insanın  içine  nüfuz  edebilen   ve  insana  vesvese,  gaflet,  kibir  veren,   Allahı CC  ve   ahireti   unutturan,  insanın  hırs,  tamahkarlık,  mala,  menfaata, mevkilere  düşkünlük  gibi  zaaflarından  yararlanıp  saptırmaya  çalışan  çok  sinsi  bir  düşmandır.  İnsanı  niye  çarpsın ki?  Onun  asli  görevi  ve    misyonu  insanı   aldatıp,  Allah CC  yolundan  saptırıp  cehenneme  götürmektir. 
2)      Düşman  ne  demektir? 
Herhangi bir  kişi,  toplum  veya  sisteme   zarar  veren,  onu  amacından   saptıran  etkenlere  düşman  denir.  Bu  anlamda  Müslümanların  düşmanları   iç  ve  dış müessirler (etkenler)  olarak  iki  ayrı  grupta  ele  alınabilir.   
      Dış  düşmanlar  nelerdir? 
İnkarcı  ve  menfaatleri  uğruna   diğer  toplumları  sömürmek  isteyen,  emperyalist  güçler  tarih  boyunca  Müslümanlara  ve  Islama  düşman  olmuşlardır.  Tabii  bu  düşmanlığa  kendilerinden  farklı  bir  inanca   sahip  olmaları  ve  bunu  savunmaları da  katkıda  bulunmuştur.  Ancak  çoğunluğu  batılı  devletlerden  oluşan  bu  dış  düşman  güçler  menfaatlerine   o kadar  düşkündürler ki,  onların  dinine  ve  inancına  girenleri  bile  sömürmekten  ve  ezmekten  geri  durmamışlardır.  Bunların  yanında  son derece  sinsice  ve  sapmış inançlarla  yürütülen  düşmanlıklar da  vardır.   
     Dış  düşmanlıklar  her  millet  için  söz  konusudur.  İnsanlık  tarihi  bunlar  arasındaki  savaşlarla  doludur. 
İlginçtir  ki,  dış  düşmanların  saldırıları   çoğu  defa  müslümanları  zayıflatmak  yerine  güçlendirmiştir.  Dış  düşmana  karşı  birleşip  aralarındaki  ayrılık  ve  husumetleri  bir  kenara  bırakmış  ve  başka  zamanlardakinden  daha    fazla  dayanıklı,   şuurlu  ve   hazırlıklı  hale  gelmişlerdir. 
 
3)               Ancak  iç  düşmanlar  böyle  değildir.  Hem  toplumların  hem  de  insanların  iç  düşmanları  vardır. Onların  bekasına  zarar  veren,  onları  amacından  saptıran, gaflete  düşüren,  zayıflatan  ve  dış  düşmanlara  karşı  savunmasız  hale  getiren  iç   düşmanlar.    Bu  ifadelerden,  iç  düşmanların  toplumun  içine  sızmış  ajanlar,  hainler   v.b  den  ibaret  görüldüğü  anlaşılmamalıdır.  Aksine,  bu  tür   mikrop  benzeri  unsurlar  sağlıklı  bir  bünyeye  fazla  zarar  veremezler.  İnsanlar  gibi  toplumların da  bağışıklık  sistemleri  vardır.  Asıl  tehlikeli  iç  düşmanlar,  bu  bağışıklık  sistemini  zaafa  uğratan,  cehalet,  ahlak  düşkünlüğü, hırs,  inanç  eksikliği  veya  yokluğu,  yanlış eğitim sistemi,  düşünme  yeteneğinin  zayıflaması,  aşağılık  kompleksi  gibi   unsurlardır.  Mesela  en  büyük  ahlaksızlık  olan yalancılık,  insanlara  ve  topluma  yalanlar  söylemek  o  kadar  ciddi  ve   büyük  bir  iç  düşmandır  ki,  toplumun  beka  meselesi  budur  denilse  mübalağa  edilmiş  olmaz.  Kendisine  güvenilen  bir  kişinin  yalan  söylemesi  o  kadar  büyük  bir   travma  oluşturur ki   bunu  telafi  etmek  çok  uzun  bir  zaman  alır. Bazen  hiç  mümkün  olmaz.  Bir  yalan  bin  doğruyu  götürür, bin  hayırlı  işi   boşa  çıkarır.  
      Çok ibret  vericidir ki,  batılı  gelişmiş  toplumlarda  bir  yöneticinin  her  türlü  ayıbı  hatta   kişisel   ahlaksızlıkları.  “özel  hayatıdır”  diye  hoş  görülebilirken,  topluma  söylediği  en  küçük  bir  yalan  asla  affedilmez  ve  onun  kariyerinin  sona  ermesine  yeter.  Aslında  İslam  ahlakının  en   önemli  esaslarından  olan  doğruluk  ve  asla  yalan  söylememek  prensibi  ne  yazık ki  orta  doğu  müslüman  toplumlarında   büyük  oranda  dümura  uğramış,  yalancılık  adeta  normal  ve  vakayı  adiyeden   görülür  olmuştur. Şu  hadis-i  şerife  dikkat  edelim; 
Bir  soru  üzerine   Allah resulü SAS  bir  müslümanın  nefsine  uyarak  büyük  günahlar  işleyebileceğini  ama  asla  yalan  söyleyemeyeceğini   ifade  etmiş  ve   
 "Yalanı ancak iman etmeyen kimse uydurur.” (Kenzu’l-Ummal, h. No: 8994).   buyurmuştur. 
Bu  hadisi şerife   ilişkin açıklamalarda,  yalanın  temelinde  aynen  küfürde  olduğu  gibi   hakkın  ve  hakikatın  inkarı  vardır  görüşüne  yer   verilmiştir. Hak  ve  hakikatın  sahibi  Allahtır CC.    Yalan  söylemek münafıklığın  alametlerinden  birincisidir.  Diğer  ikisi,  sözünde  durmamak  ve  emanete  hiyanet  etmektir.  Bunlar  bir  müslümanın  ateşten  kaçarcasına  kaçınması  gereken  ve  imanı  ile  ilgili    hususlardır.  Geçenlerde  ateist  bir  profesör, “ toplumun  beka  meselesi  halka  yalan  söylemektir”  dedi.    Ne  esef  vericidir ki,  bu   gerçeği  bir   müslüman değil   bir  ateist  dile  getirdi. 
4)     Cehalet,  özellikle okumuş ve güç  sahibi müslümanların  cehaleti  en büyük iç  düşmandır.  Cahilin  yaptığı  bütün  işler  eksik,  yanlış  ve  kusurludur. İmanı  ve dini  bile  düzgün  değildir.  Onun  için  ilim  öğrenmek  her  müslümana  farz  kılınmıştır.  Cehalet  ahlaksızlığın  ön şartıdır.  İnsanın  cehaleti    onun  hırsını   ve  nefsine  düşkünlüğünü  ortadan  kaldırmaz  aksine  arttırır.  Yani  cehaletin  hemen  arkasından  ahlaksızlık   gelir.  Bir  toplumun    bütün  düşmanlarına  karşı  en  önemli  koruyucu  unsurları  ilim  ve  alimlerdir.  Dolayısı  ile  cehaletten  daha  büyük  bir  düşman  yoktur.
“"Allah-u Teâlâ ilmi size ihsan buyurduktan sonra (hafızanızdan) zorla çekip almaz. Lâkin âlimleri, ilimleri ile beraber cemiyet içinden alır, ruhlarını kabzeder. Artık kara cahil bir zümre kalır. Halk bunlardan dini ihtiyaçlarını sorarlar, onlar da (Âyet, Hadis gözetmeden) kendi düşünce ve arzularına göre fetva verip, hem kendileri saparlar hem de başkalarını saptırırlar."
(Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2174) 
      Cehalet  tedavisi  en  zor  olan  bir  hastalıktır. Cahil insan  kendisinin  cahil  olduğunu  kabul  etmez. Tedaviyi  reddeder.  Kalplerinde  hastalık  olanlar   kibirli,  muhteris  ve   ahlaken  düşüktür.  Böyle  insanlar  adeta  toplumu  ifsad  eden  kanser  hücreleri  gibidir.  Cahil  toplumları  islah  etmek  Peygamberlerin  mesleğidir.  Onlar  bile  bu  görevi  yaparlarken   her zaman  başarılı  olamamışlardır.  Cahillerin  kibirleri  ilimle  aralarında  perde  olur,   cehaletten  kurtulamazlar.
"Yeryüzünde haksız yere böbürlenip büyüklük taslayanları, âyetlerimi idrâkten çevireceğim, anlamaktan mahrum edeceğim." (A'raf: 146) 
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz   bir   Hadis-i şerif'lerinde: 
"Kendinde varlık görmen, diğer günahlarla kıyaslanmayacak kadar büyük günahtır." buyurmuşlardır. 
Cahiller,  şöhretin afât, riyânın ise imanı götürdüğünü bile bilmezler. Kendilerine Allah-u Teâlâ'nın hükmü hatırlatıldığı zaman iman etmezler. 
"Kendisine Rabb'inin âyetleri hatırlatılarak öğüt verildikten sonra, onlardan yüz çeviren kimseden daha zâlim kim olabilir? Muhakkak ki biz suçlulardan öç alacağız!" (Secde: 22) 
“Bir toplum inanç ve davranışlarını değiştirmedikçe, Allah da onların durumunu değiştirmez.” (Rad sûresi, 11)      “Bu, bir millet, kendilerinde bulunanı (güzel ahlâk ve meziyetleri) değiştirinceye kadar, Allah’ın onlara verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden böyledir.” (Enfâl sûresi, 53) 
“(ahlaksızlıkları  nedeniyle) Allah bir topluluğa azap  dilediğinde, artık onu geri çevirecek bulunmaz ve onların Allah’tan başka bir dost ve yardımcıları da yoktur.” (Rad sûresi, 11) 
Allah ın CC  bir süre mühlet verdiği azgın insanların   gösterişli   hayatı bizi aldatmamalıdır. Zira onun koyduğu kanunları değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. 

 

16.03.2023

Mirzahan HIZAL



Bu yazı 803 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI