Ne şaşılacak bir şeydir ki, koskoca bir ülkenin parası 100 senedir hatta daha fazladır, sürekli değer kaybediyor, yabancı ülkelerin parası karşısında mum gibi eriyor. Tarihi mirası ve kaynakları göz önüne alınırsa bunun bir örneği daha yok. Kesinlikle doğal değil, ihmal ve suikast eseri olduğu kesin.
Ömrü olanlar bilir, paramız asla yükselmez, hep aşağı aşağı gider. Değersizleştiği, alım gücü düştüğü için, giderek daha büyük, bol sıfırlı paralar basılır. Sonunda, kağıt paranın üzerinde sıfırları koyacak yer kalmayınca tam altı sıfır birden atılır, bir gecede bir milyon lira bir lira olur. İnsanlar bu anormal değişikliği hazmedemedikleri için aradan yirmi sene geçmesine rağmen hala, bir arabaya yüz milyar, bir arsaya 500 milyar verdik diye konuşurlar.
Bütün bunlardan daha tuhaf olanı ise koskoca ülkede hatırı sayılır hiç kimsenin bu duruma mantıklı, doğru dürüst bir açıklama getirmiyor olmasıdır. O kadar uzman, ekonomist, akademisyen v.b var. Bilmediklerinden olabilir mi? Sanmam. Paranın , altın ve yabancı paralar karşısında değer kaybetmesinin nedeni olarak öne sürülen şu açıklamalara bakınız.
Ülkemize düşman olan dış güçler kendi paralarının değerini suni olarak yükseltip bizi zor duruma düşürmek istiyorlar.
Dünyada ekonomik krizler oluyor bu yüzden hammadde ve enerji fiyatları yükseliyor.
Savaşlar çıkıyor, malzeme, gıda, enerji sevkiyatı aksıyor, sebep budur.
Teröristler ve terör masraflarımızı arttırıyor, üretimi baltalıyorlar.
Nüfus çoğaldığı için, ekonomi büyümek zorunda, bu da enflasyona sebeb oluyor.
Kalkınmak ve alt yapı yatırımları yapmak zorundayız, dolayısıyla krediler almamız lazım, paranın değeri bu yüzden düşüyor.
Hem biraz enflasyon olması sağlıklı bir ekonomik göstergedir.
v.s, v.s.
Yani kısaca, herkeste ve her şeyde kabahat var ama bizde yok.
Dış ve iç düşmanlar, güneş, ay ve yıldızlar bile sorumlu.
Sormazlar mı?
Yahu bütün bu nedenler, diğer bütün ülkeler için de geçerli değil mi? Neden onların değil de bizim paramızın değeri düşüyor?
Hz. Ali RA yüz yıllar önce ne kadar açık ve net tesbit etmiş.
“ilim bir noktadır, cahiller onu çoğaltır”.
Bu eşsiz hikmetin ışığında, dikkat edersek hiç şüphe yok ki, paranın değer kaybetmesinin tek sorumlusu toplum ve yönetim olarak bizleriz. Bu bizim paramız değil mi? değerli olup olmamasından da biz sorumlu değil miyiz?
Çalışmayan, yeterli mal ve hizmet üretmeyen ama zengin ülkelere özenen, onlar gibi yaşamak isteyen, lüks ve israf yapanların parasının değeri, düşer. Bu gerçek matematik ispat ortadadır. Ekonomistler farkında olsa da olmasa da kağıt paranın kendi başına herhangi bir değeri yoktur. “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında, ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında.”(Cem Karaca). Para, var olan malı temsil eder. Üretilmeyen, olmayan malı temsil ederse sahte ve değersiz para olur. Devlet zoruyla, kanun çıkarmakla, TV reklamlarıyla paranın değeri artmaz. Zenginlik ve refah, paranın değerli olması çalışmak, çok üretmek, az tüketmekle olur. Biz ne yapıyoruz? Bütün stratejik, yükte hafif, pahada ağır malzeme ve teknolojiyi ithal ediyor, yerli montajı yerli üretim zannediyor, üstelik bununla öğünüyoruz. İftira mı? Hani nerede, yüzde yüz yerli ve milli transistörler, opto elektronik malzeme, diyot ve kapasitörler, entegre devreler, çipler, işlemciler, bilgisayarlar, kompozit elyaf ve reçineler, krom molibden çelikleri, alüminyum alaşımları, teflon, pleksi, fiber, silisli saç, kestamid, CNC makine ve tezgahlar v.s v.s?. Cevap? “Efendim biz bunları batıdan, olmazsa Çinden alırız, alıyoruz.”. Tamam, işte sorun da zaten burada. Neden siz bunları Almanyadan, Çinden alıyorsunuz, almak zorundasınız da Çin veya Almanya sizden almıyor? Bu sorunun cevabını veremezseniz hiçbir sorunu çözemezsiniz. Ne kadar çok montaj ürün yapıp satarsak o kadar çok borçlanıyoruz. On tonluk malzeme satıp, bir kg elektronik malzeme alarak paramızın değerini yükseltemeyiz. Üstelik, teknolojik, ekonomik hatta siyasi olarak yabancı ülkelere bağımlı hale gelirsiniz. Refah ve konfor yatırımları için borçlar alarak da olmaz. Borç alan emir alır. Refah ve rahatlıktan önce ilim, ahlak, özgürlük ve bağımsızlık gelir. Efendim biz çalışıyoruz. “ Türk milleti çalışkandır, zekidir v.s”. Almanya, Japonya ve Çine, Güney Koreye bakın sonra konuşun.
Alemlerin Rabbi CC yüce kitabında buyurur ki,
“Şüphesiz her insana kendi emeğinden başkası verilecek değildir. (Herkes ancak hak ettiğine ve sebep olduğu kötülüklere erişecektir. İnsana gereken çalışıp emek vermek, maddi ve manevi kazanımlarını böyle elde etmektir.)” Abdullah Ahmet Akgül, Necm,39)
Defalarca okuduğumuz ve naklettiğimiz bu ayete rağmen yüzyıllardır Müslümanların durumunda neden düzelme olmuyor?
Çünkü kelam, amelin yerini asla tutmaz. Ne yapılacağını söylemek ve bilmek o işi yapmak değildir.
Sadece tembellik değil, faiz, rüşvet, adam kayırmak, dünya malına hırs, yolsuzluk v.b yüzyıllardır Müslüman toplumların en ciddi hastalıkları haline gelmiştir.
halbuki, Allah CC,
“Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alışveriş de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. (Allah, onu affeder.) Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalacaklardır.”(Bakara, 275)
“Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (Nisa, 58)
buyuruyor.
Bu ve benzeri ayetleri ciddiye almayan, bunu, inanmadığı için yapan bir toplumun akibeti nice olur? Bugün faiz aldığı ve yediği için cehennemlik olacağına inanan kaç tane Müslüman kaldı? Aksine, Allahın CC kesinlikle ve şiddetle yasakladığı faizi, ama devlet izin veriyor diye, kullanmakta bir sakınca görmeyerek imanlarını tehlikeye atmıyorlar mı?
Allahın CC sözü, herhangi bir söz değildir. Gereği yapılmazsa bedeli ağır olur. Hafife alınırsa, ağır cezalar gelir. Bugün Müslümanların şeriatlarını, izzet ve devletlerini kaybetmiş, ehli küfür karşısında ezik ve muhtaç düşmüş, dolar yükselir mi diye tirtir titrer, onlardan borç ister duruma düşmüş olmasından daha büyük bir ceza olabilir mi? Nerede bizim onurumuz? Mü’min taşın üstünde yatar, ağaç kabuğu yer ama gavurdan borç istemez.
Bir de kalkmış, yüzlerce yıl önce “onların kıralları bizim padişahımızın değil, vezirin atının üzengisini öpmekle şeref duyuyorlardı” türünden boş hamaset yapıyorlar. Sen bugün yaşıyorsun, 600 yıl öncesinde değil. Bugün ne durumdasın onu düşün. Onun hesabını ver.
Mirzahan HIZAL