İnsanları ilim ve alimler konusunda dört sınıfta düşünmek mümkündür.
Bir insan, Alimlerin kimler olduğunu, ilmin nerede olduğunu bilmiyorsa bu yeterince kötüdür.
Bunları biliyorsa bu iyidir.
İlmi ve Alimleri anlamadığı için üzülüyorsa bu da iyidir.
Üzülmüyorsa bu kötü değil, çok kötüdür
İlmi ve Alimleri tanıyabilen ve onları anlayabilen kişiler, kendilerine yetecek (asgari) ilme sahip, kendilerini cehalet bataklığından kurtarmış kişilerdir. Bunlar Allaha CC saygısı olan ve onu tanıyan kişilerdir.
Alimlerin de hakikileri ve sahteleri vardır. Sahte alimler cehalet bataklığından çıkan kişileri tekrar o bataklığa atarlar. Ancak onlar kurtulduklarını zannederler.
Sahte alimleri hakiki olanlardan ayırt etmek için Allah CC insanlara çok değerli üç araç vermiştir. Kur’an, Peygamberin SAS sünneti ve bunları öğrenip anlayabilmesi için Akıl.
Sahte Alimler kendilerine düşman olarak gördükleri ve gerçekten de kendilerine düşman olan bu üç şeye sürekli saldırmışlardır.
Kimisi, Kur’anın bu devirde uygulanamayacağı, en azından bazı hükümlerinin değiştirilmesi veya iptal edilmesi gerektiğini, kimisi, sadece Kur’anın yeterli olduğunu, peygamberin tebliğ görevini yaptıktan sonra dini hükümlerde bir yeri olmadığını, yani sünnetin geçersiz olduğunu, kimisi de Kur’an ve Sünnetin dinin vazgeçilmez temelleri olduğunu ama bunları anlamak için akıl kullanmanın yanlış hatta saptırıcı olduğunu, bunları insanların anlayamayacağını hatta anlamasına gerek olmadığını sadece alimlerin, yani kendilerinin dediklerini yapmaları gerektiğini söylerler.
Bu çeşitliliğe şaşmamak gerekir. Çünkü Şeytan insanı saptırmak için her yolu dener.
İlk iki gruptaki sahte alimler kolayca anlaşılabilir ve fazla zarar veremezler. Allahın CC kitabında eksiklik, yetersizlik gören kişinin küfür ehli, olduğu çok açıktır. Onlara pek itibar edilmez. Allahın CC kitabında “en güzel örnek” olarak tanıttığı Peygamberin SAS uygulamalarını ve sözlerini reddeden, peygambersiz bir din öneren kişinin de bariz bir sapma içinde olduğu bellidir. Ama üçüncü gruptakiler kolayca anlaşılmadığı için çok daha büyük zarar verebilirler ve vermişlerdir. Bugün müslümanların Dünyanın en geri kalmış, en fakir, zavallı, güçsüz hatta ahlaken de çökmüş durumda olmalarının müsebbibi bu gruptaki sahte alimlerdir. Bu durum hiç şüphesiz alçaltıcı bir azaptır ve şu ayet bu durumu son derece açık bir şekilde ifade etmektedir.
“Allah dilemedikçe hiç kimse iman edemez. O, iğrenç azabı (pisliği) akıl erdiremeyenlerin üzerlerine gönderir.( Ahmet Varol )
“Allah'ın iradesiyle bilgilendirme gerçekleşmeden hiçbir kimsenin iman etmesi mümkün değildir. Allahın vahiyle, melekle, kitapla, peygamberle iradi bilgilendirmesine rağmen akıllarını kullanmayan, gelişmeyen, iman edip cehaletten kurtulmayan fertlerin ve toplumların boynuna Allah kirli, pis, cahil, kâfir ve ceza mahkûmu yaftası asar”. (Ahmet Tekin), Yunus,10
17. asrın ortalarında, bazı ulemanın, “akıl, mantık ve sorgulama öğrettiği” için matematik biliminin dinen zararlı olduğu gerekçesiyle medreselerdeki ders müfredatından çıkarılmasını istediklerini duymuş muydunuz?
Sorgulamayan, cahil insanları yönetmek çok daha kolay olduğu için olsa gerek, zamanın yönetimi maalesef bu görüşü benimsemiş ve müslümanlar 600 yıl süren bir akılsızlık boşluğuna düşmüşlerdir.
Bu yöneticiler, kolay yönetilen teba ve köle ruhlu cahil insanların cesaret, insiyatif, risk alabilme, çalışma ve üretme konusunda dünyanın en alt tabakasında olan korkak, beceriksiz, tembel ve parazitik insanlar olduğunu, böyle toplumların devletinin her bakımdan zayıf ve yıkılmaya namzet olduğunu öngörememişler veya umursamamışlardır.
Devletleri güçlü yapan şey, silah ve askerinin çokluğu değil, özgür düşünceli, ilim ahlak ve akıl sahibi bireylerinin çokluğudur. Böyle bireyler, devlet makinasını ayakta tutan ve çalıştıran sağlam vidalar gibidir. Vidalarını çıkarır, veya çürük vidalar takarsanız, bu makine dağılır.
“Akılsız başın ceremesini ayaklar çeker”, Akılsız yönetimin ceremesini toplum .
Mirzahan HIZAL