Biz Müslümanlar … Bu ülkede yaşayan müslümanların rol-modeli, önderi (önderleri), rehberi hakikaten Muhammed(a.s.) ve Onun Ashab-ı Kiramı mıdır ? Sorumluluğunun bilincinde olan bir
mü’min için elbette ki cevap başka bir şey olabilir mi ! Şüphesiz evet.
O zaman, A’dan Z’ye şahsi ve içtimai hayatımıza baktığımızda gerçekten içimiz rahat mı ? Yani söylemlerimizle eylemlerimiz birbirini tutuyor mu ? Biz bu yaşantımızla “Allahın huzuruna tertemiz ve selim bir kalp ile çıkabiliriz” diyebiliyor muyuz ..?
Hiç başka yerlere gitmeye gerek yok. Bu soruyu kalbimize soralım ?
• Biz hayatımızı hangi ölçülere göre düzenliyoruz ? Başta düşünce tarzımızı, olayları değerlendirme tarzımızı, yaşam tarzımızı ; Nefsimiz ve duygularımız mı belirliyor, yoksa
Kur’an ve sahih sünnetmi … ?
Gerçekten rehberimiz Allahın Resulü ise, O yaşayan canlı Kur’an idi …
Eğer, Doktorun verdiği reçeteyi kullanmazsak, Onu üzerimizde taşımamızın veya başımızın üstüne koymamızın bir faydası olabilir mi ? Hayatımıza (sosyal ve ferdi) uygulamadığımız Kur’anın bize ne faydası olacak ? Allah O’nu bize “şifa ve rahmet olarak göndermedi mi ?”
• Erbabının ma’lumudur, büyük Kur’an müfessirlerinin tefsir sayfalarını dikkatlice çevirerek ve kendimizi Kitabullahın manevi atmosferine bıraktığımız zaman ; Toplum olarak, Allaha hiç de yakın olmadığımızı açık ve net olarak müşahade ediyoruz ..! Allahın haram kıldığı herşey adeta resmileşmiş, çoğu haramlar da normalleşmiş, adeta mübah olarak kabul edilir hale gelmiştir !
• Bir Müslüman toplumda, ahlaki çörüme ve yozlaşma bu kadar nasıl olur ? Ahlakın bittiği yerde Dinden ve İmandan söz edilebilir mi ? Müslümanca bir yaşam olabilir mi ? Ahlaklı nesiller yetişir mi …?
“Şüphesiz ben üstün (güzel) ahlakı tamamlamak için gönderildim.” diyen bir peygamberin ümmeti bu hale nasıl geldi ? “ İslam güzel ahlaktır“ diyen bir dinin mensupları
bu duruma nasıl ve niçin düşer ..?
•. Asırlar boyunca i’layı kelimetullah için mücadele etmiş, Din-i mübin-i İslam’a hizmet etmiş bir toplum, bir millet nasıl bu kadar savrulur …? Dikkat edin, bu kadar ağır bela ve musibetlerden en ufak bir ibret, en küçük bir ders alan var mıdır ? Toplumun yaşam tarzında, haramları, çirkinlikleri terk etmede, haksızlık - adaletsizlik - zülüm - rüşvet - adam kayırma - yolsuzluk- merhametsizlik - vicdansızlık - içimizdeki fakir fukara, yetim, öksüz ve yoksulları görüp gözetmede …vb. en ufak bir değişiklik görebiliyor muyuz ?
Hiçbir şey olmamış gibi Eski tas eski hamam, herkes yolunda devam …! Ashab-ı Kehf’in Kur’andaki ifadesiyle, “ ALLAHIM !
BİZE KATINDAN BİR RAHMET GÖNDER ! İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ DURUMDAN BİR KURTULUŞ YOLU GÖSTER !”
diye dua edebilecek yüzümüz var mı ? Her zaman yaptığımız gibi, doğal afetlerin yaptığı büyük tahribatları tedbirsizliğe bağlayıp kenara çekiliyoruz ! Elbette % 50 oranında bu doğrudur. Depremde yıkılan binalarda, yıkıntıların altında kalıp vefat eden insanların katilleri tedbir almayanlardır. İyi de ; depremi fay hattına bağladık, peki asvalt yapılmış yollarda ve ekin tarlalarında oluşan beş metre genişliğinde, yirmi metre derinliğinde ve yüzlerce metre uzunluğundaki yer yarılmalarına nasıl tedbir alınır …? Önüne kattığı herşeyi söpürüp götüren sel baskınlarına ne diyeceğiz … ?
İnsan eli değmeden çıkan ve günlerce söndürülemeyen büyük orman yangınları için hangi tedbirleri alacağız …. ?
Nasreddin hocanın ifadesiyle, hırsızın hiç mi suçu yok … ?
Yani kendimizi temize çıkarmaya çalışmadan önce, temiz olup olmadığımızın derin bir muhasebesini yapmamız gerekmex mi ? Toplum olarak, fert olarak Allahtan çok uzağız …..
• İçinde yaşadığımız toplumunun,
cahili de, alimi de, kanaat önderi de büyük oranda, söylem ve eylemlerideki itikadi tehlikenin nasıl farkında olamıyorlar, hayret etmemek mümkün değil …! Bir ömür boyu beraber saf tuttuğu, namaz kıldığı mü’min kardeşini ;
bır takım dünyevi menfaatler veya politik mülahazalarla, hiç vicdani titremeden tekfir edebiliyor, hakaret edebiliyor, hatta düşman olarak görebiliyor …! Bunları yaparken de DİN adına yaptığını zannediyor ve gayretullaha dokunmuş-dokunmamış hiç de umrunda değil !
• Diğer bir garabet ise; asırlarca önce yaşamış, İslamda İhya Hareketlerinin öncülüğünü yapmış, bu dünyada evi-barkı, tek bir dikili ağacı bile olmamış, hayatı büyük sıkıntılar içinde geçmiş ; mücahid, muvahhid, mutteki ve samimi mü’min müctehid alimlerimizi ; zahmet edip köklü bir araştırma yapmadan, ya kulaktan dolma, ya da gafil bazı tiplerin hezeyanlarına itibar ederek, itham, iftira ve tekfir eden Müslümanların acıklı hali ! Adam hem DİNİNİ bildiğini söylüyor, hem de bir Müslümana münafık-kafir-ajan- mason denirse, muhatabında bu sıfatlar yok ise, kendisinin ne hale düşececeğini düşünemiyor …. !
İşte günümüzde Müslümanların hal-i pür melali bu !
— Sözün özü ; bütün bu gayrı İslami, gayri Kur’ani kötülükler ve çirkinlikler bir araya gelince, sorumluluğunun bilincinde olan Müslümanlar da seyirci kalınca,
Sünnetullah denilen Allahın kainat yasaları da görevini yapıyor …
O zaman çare nedir ?
Tek ve yegane çare ; önce azim ve kararlılıkla bütün haramlarıdan el etek çekip, Nasuh tevbesi ile bütün günahlarımıza tevbe ve istiğfar ederek bağışlanma dileğinde bulunmaktır. Yani Allaha teslim olmaktır. O zaman Allahın üzerimize rahmet yağdırması için
DUA edersek, dualarımız kabul makamına ulaşacaktır.
Vesselam.