Veteriner hekim, öğretmen, siyasetçi, vatan şairi, milli şair ve İstiklal marşımızın yazarı olan Mehmet Akif Ersoy, Kur’an tefsiri yazmış, mücahit bir İslam alimi …
27 Aralık 1936 tarihinde vefat etmiş, İstanbuldaki Edirnekapı şehitlik ve mezarlığına defnedilmiştir.
Rahmetli İstiklal şairimiz, günümüzde Müslüman gençler için
tam anlamıyla bir rol - modeldir.
Her yönüyle kendisini mükemmel yetiştirmiş ; ilim, kültür, sanat, spor
ve benzeri bütün dallarda derin tecrübe ve bilgiye sahip olan bir İslam mücahididir. Onun hakkında konuşmak için, hayatını çok iyi okumak ve bilmek gerekir. Kulaktan dolma bilgilerle onu anlamak ve anlatmak mümkün değildir. Özellikle Milli mücadele döneminde Anadoluyu karış karış dolaşıp, halkı kurtuluş savaşına katılmaya teşvik etmiş, cami ve meydanları dolduran halkımızı fedakarlık yapmaya davet etmiştir.
O bir milli mücadele kahramanıdır.
Kamuda çalışması ve bir dönem Burdur milletvekilliği yapmasına rağmen ekonomik sıkıntılar içinde yaşamış, İstiklal marşını yazmanın çok büyük ödülünü (500 altın) almamıştır.
Çok büyük fedakarlıklar yapan Akif, Milli mücadelen sonra yoksulluğa mahkum edilmiştir.
Mevcut mer’i sistemin temellerini atan ve inkılap adı altında Milletimizin ( İslamın ) bütün değer yargılarını tırpanlayan kişiler tarafından idam edilmek istenmiş, bunun üzerine bir gurup arkadaşıyla birlikte Mısır’a gitmek zorunda bırakılmıştır …… !
Uzun süren sürgün hayatından sonra ülkesine dönmüş, mevcut
olan yönetim tarafından fakr-ü zarurete mahkum edilmiştir … !
Gerçekten de iki sarhoş’un kurduğu kelimenin tam anlamıyla dikta yönetimi, mevcut Müslüman alimlere hayat hakkı tanınmamıştır.
(Özellikle, Bitlis’in büyük bir süryani ailesinden olan, milletvekili olmasının dışında Malatya ile bir ilgisi olmayan İsmet İnönü döneminde, İslam adına ne varsa kökü kazanmış ve büyük bir zülüm dönemi yıllarca sürüp gitmiştir.)
Rahmetli Akif’in ve çocuklarının ölümleri de çok hazin olmuştur.
Zira bu ülkede, hemen hemen her dönemde gücü ele geçirenler, mağduriyet yaşatmaya, önce kendilerine en büyük desteği veren arkadaşlarından başlamışlardır .
Tarih tekerrürden ibarettir ……
Özellikle son yıllarda, Sultan ikinci Abdülhamid han’ı eleştirdiği için, O dönemin hemen hemen bütün İslam alimlerini ve bu arada
Akif’i de itibarsızlaştırma furyası devam edip gidiyor ….?
Bunu yapanlar, eğer bilgisizlikten değil de, bilinçli yapıyorlarsa kesinlikle iyi niyetli değiller ….. !
Allah Abdülhamid han’a rahmet eylesin. Eksiğiyle hatasıyla görevini yapmış gitmiştir. O dönemin değerlendirmesini yapmak Tarihçilerin işidir ve yapıyorlar !
Ancak o dönemde padişahı eleştiren, meşhur İslam alimlerini
İtibarsızlaştırma furyası çok büyük bir yanlıştır. Dikkat edilirse dönemin bütün gözde alimleri sıralanıyor !
• Büyük müfessir Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR.
• Şeyhul İslam Mustafa Sabri.
• Üstad Said Nursi.
• Babanzade Ahmet Naim.
• Ömer Nasuhi BİLMEN.
• Ahmet Hamdi AKSEKİ.
• Mehmet Akif ERSOY.
• Eşref EDİP ……. Vb.
• Daha doğrusu bu dönemin aydınlarının tamamı …..
Sözün özü : Bizim “dindar” camia, Sultan II. Abdülhamid taraftarlığını öylesine abarttı ki, rahmetli Necip Fazıl’ın, ideolojik olduğu için de insafsız ve vicdansız saldırılara karşı çıkma adına geliştirdiği “Ulu Hakan-Cennetmekân” tanımlamasının çoktan ötesine geçip, o dönemde Abdülhamid Han aleyhtarlığı yapan herkese, “ihanet” damgası vurmaya başlandı ….?
Mehmed Âkif de bu “ifratçı” yaklaşımlardan nasibini aldı ve İstiklâl Marşı şairimiz, büyük meziyetlerine, ilmine, irfanına, imanına, faziletine, gayretine, vatanseverliğine rağmen, “kötü adam” ilân ediliverdi. Bunu vicdan sahibi hangi Müslüman kabul edebilir …? Hayretim şu ki, biz Allah nezdinde “zerre kadar” hayrın ve şerrin kaybolmayacağına iman etmiş mü’minleriz; nasıl oluyor da insanları böyle “toptancı” bir mantıkla karalayabiliyoruz ?
İnsanlar hakkında hüküm verme hakkı bizim midir ? Hangi âmelin Allah nezdinde makbul olduğuna, kimin Cennete, kimin Cehenneme gideceğine biz mi karar veriyoruz ?
Hak ve hakikat adına önce şunu söylemem lâzım: Sultan II. Abdülhamid dönemini yaşayan dindar yazarların hemen hemen hepsi Abdülhamid muhalifidir.
(Kimi Batıcı, kimi Türkçü, kimi Kürtçü, kimi Sosyalist, kimi Müslüman, kimi Hıristiyan ve Yahudi aydınların ittifak ettiği tek nokta da Sultan Abdülhamid’e muhalefettir.) Bu her yönden esen sert muhalefet rüzgârının en açık sebebi ise “istibdat”tır ! Bunun dayanağı da Sultan Abdülhamid’in, Meşrutiyeti askıya alması ve seçimle belirlenen “Meclis-i Meb’usan”ı dağıtarak tüm dizginleri eline almasıdır.
Bugün aynı şey yapılsa, Mehmed Akif’e bu yüzden veryansın eden aydınlarımızın tavrı acaba aynı olmaz mı ?
Kaldı ki, her döneme kendi şartlarından bakılır. Her şey olup bittikten, geçmişte yaşananlar tüm sonuçlarıyla birlikte ortaya çıktıktan sonra, hüküm vermek kolaydır, ancak süreç yaşanırken sürecin sonuçlarını görmek neredeyse imkânsızdır …. !
Diğer taraftan ; Unutmamak gerekir ki, Kur’an, peygamberler de dahil, hatasız insandan bahsetmez ! Hiçbir beşer hatasız değildir. Kaldı ki, iktidardakilerin güç zehirlenmesi yaşamaları her zaman mümkündür ! Bunun istisnaları çok azdır. Bize düşen
Geçmişte yaşamış imanlı kardeşlerimize dua etmektir ….
Rahmetli Akif günümüzdeki Müslüman gençler için bir rol-modeldir. Mekanı cennet olsun.
Vesselam.